Bize Ulaşın
+90 (312) 428 18 28Büyükelçi Sokak No: 12/A
Kavaklıdere, ANKARABize Yazın
iletisim@medsentez.comMeme kanseri hayatı boyunca her 8 kadından birisini etkilemektedir. Meme kanseri erkeklerde de görülmekle beraber çok daha nadirdir. Meme kanserine yakalanma riski erkeklerde hayat boyu % 0.1 iken kadınlarda bu oran % 12-13’dür.
Meme kanseri konusunda farkındalığın gelişmesi, tarama yöntemleri ile erken tanı konması ve tedavi yöntemlerindeki gelişmeler nedeniyle meme kanserinden ölümler geçtiğimiz yıllara göre belirgin azalma göstermektedir.
Meme kanserlerinin %85’i ailesinde daha önce meme kanserli yakını bulunmayan kişilerde görülmektedir. Bu nedenle ailede bu hikayenin olmaması kişinin kanser olmayacağı anlamına gelmez.
Meme kanserli hastaların sadece %15’inde kişinin ailesinde daha önce meme kanseri tanısı almış bir yakını bulunmaktadır. Yumurtalık kanseri de meme kanseri ile benzer genlerle kalıtsal olarak geçebileceğinden ailede yumurtalık kanserli bir yakını olanlar meme kanseri açısından da benzer risk altındadır. Bu nedenle aile hikayesi olanların doktora başvurarak düzenli kontrollerini yaptırmaları çok önemlidir.
Ölüm oranını düşürmede en önemli faktör meme kanserinin erken tanısıdır. Erken tanı konduğunda %90 - 93 gibi yüksek oranlarda hasta sağlığına kavuşmaktadır.
Erken tanı düzenli kontrol ve meme muayenesi ile başlar. Radyolojik tetkikler ise erken tanıda önemli görüntüleme yöntemleridir.
Günümüzde erken tanı için önerilen yöntemler şunlardır:
Hiçbir şikayeti olmayan hastada meme kanseri açısından radyolojik tarama için en değerli yöntem mamografidir.Bu nedenle 40 yaşından büyük kadınlar şikayeti olmasa da düzenli yıllık mamografi taramalarını yaptırmalıdır.
Bunun dışında ele gelen kitle, kendiliğinden oluşan kanlı meme başı akıntısı, meme başında veya meme cildinde kendi kendine oluşan çekinti, meme cildinde portakal kabuğu görünümü ve benzeri bulguları olan hastalarda da 30-35 yaşından sonra tanıya yardımcı olması için mamografi çekilebilir.
Mamografi, radyoloji teknisyeni tarafından memeye uygun pozisyon verilerek ve x-ışınları (radyasyon) kullanılarak, yukarıdan aşağıya, içten dışa doğru, memenin filmlerinin çekilmesi yöntemidir.
Film çekimi sırasında hastanın hareket etmemesi, görüntünün daha net olması, memeye daha az radyasyon verilmesi ve memenin inceltilerek daha iyi görüntü alınabilmesini sağlamak için hafif bir sıkıştırma uygulanmaktadır. Bu sıkıştırma, sadece birkaç saniye sürmekte ve kişiden kişiye değişmekle beraber genel olarak kısa süreli ve dayanılabilir bir ağrıya neden olmaktadır.
İşlem sonrasında her iki memeye ait 2 görüntü olmak üzere toplam 4 görüntü elde edilmiş olur. Elde edilen görüntüler bir monitöre yansıtılarak veya filmlere basılarak radyoloji uzmanı tarafından değerlendirilir.
Memenin radyolojik görüntülemesi ideal olarak özellikle bu konuda bilgi birikimi yüksek olan radyoloji uzmanları tarafından yapılarak değerlendirilmelidir. Meme görüntülemesinin değerlendirilmesinde bu konuda çalışan doktorun tecrübesi kadar, çekim yapılan cihazların kalitesi, çekimi yapacak ve memeye uygun şekilde pozisyon verecek nitelikli ve iyi yetişmiş radyoloji teknisyeninin de doğru tanı için çok önemli olduğu akılda tutulmalıdır.
Radyoloji uzmanı, mamografi görüntülerinde önce normal meme yapısını değerlendirir. Meme dokusu içerisinde kişiye göre ve yaşa göre değişen oranlarda süt bezleri, bağ doku ve yağ doku bulunur. Yağ doku, mamografide koyu gri veya siyaha yakın renkte görülürken, bağ doku ve süt bezleri beyaz renkte görülür.
Kanser dokusu da mamografide yine beyaz renkte kitle, yapı bozukluğu veya yoğunlaşma şeklinde görülür. Özellikle meme dokusunun daha yoğun olduğu durumlarda beyaz zemin üzerinde beyaz rengin seçilmesi zor olduğundan, kanserin saptanmasında mamografi yetersiz kalır. Mamografide meme kanserinin saptanamamasının (atlanması) temel nedeni bu durumdur. Bu nedenle, meme dokusunun yoğun olduğu kişilerde bu inceleme, ek olarak yapılacak ultrasonografi, 3 boyutlu mamografi (tomosentez) ve meme MRG incelemesi ile desteklenebilir.
Yukarıda tanımlanan durumlar dışında mamografide meme kanserinin tanınma yollarından birisi de hücresel düzeyde kalsiyum birikimlerinin (kireçlenme-kalsifikasyon) saptanmasıdır.
Bu kalsiyum birikimleri sıklıkla elle fark edilebilen veya ultrasonografi ile saptanabilen bir kitle oluşmadan önceki mikroskopik odakları gösterdiğinden erken tanı açısından çok önemlidir. Aynı nedenle bu durum taramalarda mamografiyi vazgeçilmez kılar çünkü bu alanlar ultrasonografik incelemede ya hiç görülemez, ya da kolayca gözden kaçırılabilir.
Mamografi X- ışının kullanıldığı bir görüntüleme yöntemi olduğundan dokulara teorik olarak bir miktar zararlı etkisi bulunmaktadır. X-ışını kullanılan diğer görüntüleme yöntemleri ile karşılaştırıldığında mamografi sırasında dokunun aldığı radyasyon doz değerleri aşağıdaki gibidir:
Tablodan da görüleceği üzere mamografi sonucu alınan radyasyon, direkt grafi-röntgen incelemelerine benzer, bilgisayarlı tomografi incelemelerinin 10-50’de biri olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca, bir mamografi çekimi sırasında alınan radyasyon, dünyada 2-3 aylık yaşama sırasında alınan yerküreye ait doğal zemin radyasyonuna eşdeğerdir. Dünyada mamografinin yaygın olarak kullanılmaya başlandığı son 30-40 yıllık çalışma verilerine göre mamografi sırasında verilen radyasyonun zararlı etkisine bağlı olarak geliştiği kanıtlanan bir meme kanseri olgusu bulunmamakla beraber ve bu konu bilimsel arenada halen tartışılmasına rağmen teorik bir riskten bahsedilebilir.
Halk arasında en çok korkulan unsur olan radyasyonun zararı dışında mamografinin birtakım istenmeyen etkileri daha bulunmaktadır. Bunlar arasında mamografide saptanan ve aslında kanser olmamakla beraber şüpheli özellikleri nedeniyle biyopsi yapılmasını gerektiren bulgular olması, iyi huylu görünümdeki lezyonlara takip gerektirmesi ve yukarda da belirtildiği gibi mamografinin tüm kanserleri saptayamaması sayılabilir.
Sonuç olarak; zarar/kazanç oranı göz önüne alındığında şimdiki bilimsel verilerle mamografi taramalarının vazgeçilmez olduğu düşünülmektedir. Aynı şekilde 30-40 yıllık çalışmaların verileri değerlendirildiğinde mamografi sayesinde hastalara erken tanı konularak meme kanserinden ölümlerin yaklaşık %30 azaldığı bilinmektedir.
2000’li yılların başına kadar mamografi, yine X-ışını kullanılarak dijital olmayan (analog-konvansiyonel) yöntemlerle çekilmekteydi. Görüntüler, kaset dediğimiz alıcılara kaydedilerek ıslak banyo sistemiyle banyo edilir ve film elde edilirdi. Görüntü üzerinde düzeltme ve değişiklik yapılamazdı. 2000’lerin başında dijital sistemlerin yaygınlaşması mamografi cihazlarında dijitale doğru gidişe neden olmuştur.
Dijital sistem, görüntülerin yine x-ışını kullanılarak ve farklı bir teknolojiyle kaset sistemine kaydedilmesinin ardından dijital olarak işlenerek monitörlere yansıtılması ve istenirse dijital ortamda ya da film olarak saklanmasına izin verir. Görüntüler üzerinde istenilen değişiklikler yapılabilir. 2005 yılında ABD’de yapılan bir çalışmada dijital bir mamografinin özellikle 50 yaşın altındaki, menopoza girmiş veya girmekte olan ve yoğun meme yapısı bulunan kadınlarda daha yüksek doğruluk değerleri ve tanı üstünlüğü sağladığı gösterilmiştir. Bunun dışında, dijital mamografinin eski analog mamografilere göre meme dokusuna -20 daha az radyasyon verdiği ve daha az meme sıkıştırmasıyla daha güzel görüntü elde ettiği bilinmektedir.
Özellikle adet gören kadında mamografinin çekimi için adetin belli bir dönemine göre ayarlama yapması gerekmez. Fakat bazı kadınlarda adet görmeden birkaç gün önce başlayarak adetin ilk günlerinde devam eden meme ağrısı ve hassasiyeti, mamografi sırasında hissedilen kısa süreli ağrıyı artırabilir. Bu durumda eğer acil bir bulgu nedeniyle çekim yapılmıyorsa kadının mamografi çekimini adet dönemi bitince yaptırması veya çekime gelmeden birkaç saat önce hafif bir ağrı kesici hap alması önerilebilir.
Adet dönemi öncesi veya sırasında çekildiği için mamografide meme kanserinin görülmeyeceğini (atlanması) destekleyen bir bulgu bulunmamaktadır.
Ülkemizde kısa aralıklarla mamografi çekilmesinin en sık nedeni, aynı hastaların tanı amacıyla farklı merkezlere başvurması, yapılan incelemelere ait belgelerin/filmlerin hasta tarafından uygun şekilde saklanmayarak doktora bu konuda bilgilendirme yapılmaması ve bazı merkezlerde çekilen film kalitesinin (cihaza ve film banyosuna bağlı faktörlerle) yeterli olmayışı nedeniyle tekrarlanmasıdır. Bunu önlemek için öncelikle, tıbbi kayıtlar hastalar tarafından dosyalanarak her muayeneye gidişte doktora gösterilmelidir. Film kalitesinin yetersizliği nedeniyle incelemenin tekrarlanması ve mamografide ek pozisyonda inceleme yapılması, hasta için gerçek bir zarar oluşturmaz; aksine tamamlanmamış ve uygun olmayan bir incelemede gözden kaçmış olan kanserin tanısının gecikmesi, hasta açısından istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bunun dışında özellikle radyoloji uzmanı tarafından önerilebilecek ek film ve 6 ay sonra takip filmi gibi önerilerde her zaman öncelikle hastaya ait yarar-zarar oranı göz önüne alınarak bu önerinin yapıldığı unutulmamalıdır.
Yukarıda da belirtildiği gibi özellikle meme dokusunun daha yoğun olduğu durumlarda kanserin saptanmasında mamografi yetersiz kalır. Mamografide meme kanserinin saptanamamasının (atlanması) temel nedeni bu durumdur. Bu nedenle meme dokusunun yoğun olduğu kişilerde bu inceleme ek olarak yapılacak ultrasonografi incelemesi veya son birkaç yıldır kullanıma giren 3 boyutlu mamografi (tomosentez) yöntemi ile desteklenebilir.
Meme ultrasonografisi, sadece ses dalgalarını kullanan zararsız bir yöntem olmakla beraber meme kanseri taramalarında tek başına kullanılması önerilmemektedir. Mamografi, yukarıda da belirtildiği gibi yoğun meme dokusu olan kadınlarda, tüm kanserleri saptayamaz ve bu durumlarda başarı oranı yaklaşık %60’a düşer. Bu durumda, meme dokusunun yoğun olduğu kişilerde bu inceleme, ek olarak yapılacak ultrasonografi incelemesi ile desteklenmelidir. Ultrasonografi incelemelerinin meme kanseri taramaları için kullanılmamasının temel nedeni meme kanserinde erken dönem belirtisi olan hücresel düzeyde kalsiyum birikimlerinin ultrasonografi ile görülememesidir. Ayrıca ultrasonografinin, kanser olmayan ve biyopsi gerektirecek pek çok doku oluşumunu saptayarak gereksiz takiplere ve biyopsilere sebep olması doktor açısından daha fazla emek ve süre gerektirmesi gibi olumsuzlukları da tarama amacıyla kullanılmasını engellemektedir.
Özellikle yoğun meme dokusuna sahip hastalarda hiçbir şeyi gözden kaçırmamak için mamografi ile birlikte kullanılan yapay zeka uyumlu bir görüntüleme aracıdır. Ultrason gibi ses dalgaları ile çalışır. Abus ve Mamografi taraması birbirini tamamlayıcı niteliktedir ve birlikte kullanıldığında en doğru hasta sonucunu elde etmemizde yardımcı olur.